29 Ekim 2014 Çarşamba

Kurulduğu Günden Beri Yalnızca Mülk Sahiplerinin "cumhuriyet"i

Kurulduğu Günden Beri Yalnızca Mülk Sahiplerinin "cumhuriyet"i

Bir takım "sol" görünümlü çevrelerin burjuva cumhuriyeti yeni bir şeymiş gibi pişirip önümüze koyup yürüyüşler düzenlediği bu TC'nin kuruluş gününün yıldönümünde biz de eski günleri yadedelim.
29 Ekim 1923’de feodal-teokratik monarşiden burjuva-toprak sahibi diktatörlüğüne geçildiğinde işçi sınıfının durumunda hiçbir iyileşme olmadı. İşçiler son derece kötü koşullarda çalışıyordu, iş kazalarına ilişkin elimizde bir veri bulunmamasına rağmen o dönem gerçekleştirilen protesto ve grevlerde dile getirilen taleplerden iş kazası oranının çok yüksek olduğunu anlayabiliyoruz.
İşçilerin yaşam koşulları da çok farklı değildi. Savaş sonrası dönemde, Türkiye işçisinin para olarak kazancı 6-7 kat artmış, buna karşılık - hükümet komisyonlarının tespit ettiğine göre - yiyecek fiyatları 1912 yılına oranla 21 kat artmıştır. En fazla fiyat artışı yiyecek maddelerinde olmuştur.
Pahalılığın bu artışı, Kemalist hükümetin politikası ile açıklanabilir. Bu hükümet bir süre ticaret tekeli kurarak satılan maddelerin vasıtalı vergilerini durmadan artırmaktaydı.
Savaş öncesi ücretlerle karşılaştırılırsa, işçi için en gerekli maddelerin fiyatlarındaki artışlar şöyleydi: şeker ve patatesin 24 kat, bitkisel yağların 30 kat, unun 18 kat, sabunun ve gazyağının 17 kat arttı.
Başka deyişle, Türkiye işçi sınıfının geliri, savaş öncesine oranla 3-4 kez azalmıştır; zira hayat pahalılığı para olarak gelir artışını 3-4 kez geçmiştir.
Almanya'da çıkan Bergwerkzeitung, 25 Eylül 1927 tarihli sayısında, tekelcilik politikasının nasıl bir soygun olduğunu ve vergilerin korkunç hacmini gösteren rakamlar yayınlanmıştır. Buna göre, gaz yağının İstanbul'a teslim fiyatı 4,5 kuruştur (litresi) satış fiyatı ise 16,5 kuruş; yani fiyat 4 kat artıyor. Benzin fiyatı 7 kuruştan (alış fiyatı) 11,5 kuruş imtiyazlı satış fiyatına çıkıyor (fabrika, atölye v.s. için.) Şekerin fiyatı yarı yarıya artıyor. Bu vasıtalı vergiler, tekellerle birlikte 1927-1928 yıllarında devlet gelirinin beşte üçünü oluşturuyor.
İşçi sayısının azlığına ve işçilerin genellikle küçük işletmelerde yoğunlaşmasına rağmen ortalama olarak, emekçilerin üçte birinin örgütlü olduğunu görüyoruz. Ayrıca bu örgütlenme, büyük baskı koşulları altında gerçekleştirilmiştir.
Bu dönemde sendikalar hemen hemen yasaklanmıştır; kurulmasına izin verilen federasyon ve dernekler hayır işleriyle yetinip devlet kontrolü altında çalışmak zorundadır.
Kemalist burjuvazinin başlarında kendi ajanlarının bulunduğu sahte sendikalar kurdurmak durumunda kalması, onların işçi hareketinden ne kadar çekindiklerini gösterir. “Sendikalar Birliği” de Kemalistlerin “işçiye karşı olmadıklarını” göstermek, gerçek işçi sendikalarının dağıtılmalarını kamufle etmek amacıyla kurulmuştur. Birliğin 32.000 üyesi 32 sendikada toplanmıştı. İşçi ile işveren arasındaki bütün anlaşmazlıklar bu «Birlikçe» «barıştırıcı-uzlaştırıcı» danışmalarla çözülüyor ve bu «danışmalı» toplantılara daima polis komiserleri başkanlık ediyordu…. Kemalistler, bu Birliğin görevini tamamladığını, işçi sınıfını gerçek örgütlerinden uzaklaştırdığını gördükten sonra kapattılar.
Bu dönemde çıkan yasalara incelediğimizde devletin emekçi sınıflar üzerinde yoğun baskı kurarak burjuvaziyi güçlendirdiğini, böylece ona sanayileşme yolunu açtığını görüyoruz.
1925 yılından sonra Kürdistan'da patlak veren ayaklanmaların bastırılması sırasında çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunuyla tüm grevler yasaklanmıştır;
1933 yılında Ceza Kanunu grev ya­panlara uygulanacak cezaları ağırlaştırma yönünde değiştirilmiştir;
Bu dönemde çıkarılan en önemli kanun 8 Temmuz 1936’da Meclis tarafından kabul edilen ve Haziran 1937'de yürürlüğe giren 3008 sayılı İş Kanunudur. Bu Kanunla çalışma saatleri işçinin aleyhine olarak belirleniyordu.
1936 yılında Ceza Kanununun 141. ve 142. maddeleri İtalyan Faşist Ceza Kanunu örnek alınarak daha da ağırlaştırıldı.
1938 yılında sınıf esasına dayanan derneklerin kurulmasını ya­saklayan Cemiyetler Kanununun yürürlüğe girmesiyle işçilerin sendika kurma hakkı kaldırıldı.
1940'ta çıkarılan Milli Korunma Kanunuyla işçi sınıfı üzerinde­ki baskılar daha da yoğunlaştı. Bu Kanunla işçilerin istedikleri zaman işlerini terk etmeleri yasaklanıyordu. Günlük çalışma süresinin gerek­tiğinde 3 saat uzatılabilmesine olanak tanıyan bir madde de bu Kanun­la getiriliyordu. Aynı yıl yapılan bir değişiklikle haftada bir günlük tatil hakkı kaldırıldı. 1944’te de Kanuna, çalıştığı işyerini mazeretsiz ola­rak terk eden işçilerin güvenlik kuvvetlerince yakalanıp zorla çalışma­ya gönderilmesini belirten bir madde eklendi. (Verileri Rosaliev ve Yıldırım Koç'un kitaplarından derledim)

28 Ekim, Ukrayna

28 Ekim, Ukrayna
28 Ekim. Bundan 70 yıl önce bugün, 1944 yılında Kızıl Ordu Ukrayna'yı Nazi işgalinden kurtarmıştı.
Bugün Ukrayna kapitalizmin pençesinde. Ama ne yerel oligarklar, ne de emperyalistler rahat uyuyamıyor.
Lenin'in ifadesiyle "İngiliz finans kapitalin borazanı" the Economist dergisinin son sayısında Ukrayna'nın durumunu değerlendirişi bu korkuyu yansıtıyor.
Dergi, 3600 kişinin kurban gittiği savaşın "devrimin" umudunu ve enerjisini yediğini söylüyor. Kırım gitmiş, sanayi bölgesi Donbas gitmiş, ateşkes de kırılgan.
Ama asıl eleştiri Ukrayna hükümetine. Reformları yapmakta direnip değerli vakti kaybetmişler. Ekonomi çökmek üzere. Bu sene yüzde %10 küçüldü. Enflasyon %14. Rezervler eriyor, borç ödemeleri yaklaşıyor. Yanukoviç'i deviren protestolara katılanlar tecrübesiz çıktı. Eski rejimden kalma meclis reformları tıkıyor. Yeni yapılacak seçimlerin sonuçları da önemli değil, çünkü ekonomik çıkar grupları seçileni hemen satın alır, eski yüzler yeni maskelerle meclis koltuklarına oturur. Avrupa ve ABD'de yetişen "idealist" teknokratlar büyük zorluklarla karşılaşacaklar. Devlet parasını üç-beş çıkar grubuna aktarma alışkanlığının önüne geçilemiyor.
Dergi ülkenin ekonomik durumunu böyle özetlemiş. Maidan protestolarına ve daha sonra savaşa katılanların sabrının taşmasından korkuyorlar. Savaşın bitmesiyle askerler kışlalardan evlere döndüğünde kıyamet kopabilir diyor the Economist.
Yazının kapanış cümlesini bire bir çevirelim:
"Eğer cepheden dönen askerler ülkelerinin durumunda bir değişiklik görmezlerse sokaklara çıkarlar; hem de bu defa geçen yıl olduğu gibi tahtadan sopalarla değil, gerçek silahlarla. Bir sonraki Maidan olayları da bir karnavala değil, 1917 Bolşevik Ekim Devrimine benzer. Ukrayna hükümetinin hiçbir şey aklını başına getirmiyorsa, hiç olmazsa bu uyarı getirsin."


Afrika Neden Emperyalistlerin İştahını Kabartıyor?

Afrika Neden Emperyalistlerin İştahını Kabartıyor?
ABD emperyalizmi, emperyalist Avrupa ülkeleri, Çin emperyalizmi, Japon emperyalizmi, Rus emperyalizmi ve ayrıca Brezilya, Hindistan burjuvazisinin ve tabii ki Türk burjuvazisinin Afrika rekabeti neden kaynaklanıyor?
Hangi Afrika ülkesinin hangi hammaddeye sahip olduğunu gösteren aşağıdaki bu liste bu soruyu kısmen de olsa yanıtlıyor.
*
Cezayir
Petrol, Doğal Gaz, Demir Cevheri, Fosfat, Uranyum, Kurşun, Çinko
Angola
Petrol, Diamonds, Demir Cevheri, Fosfat, Bakır, Feldspat, Boksit, Uranyum
Benin
Küçük Offshore Petrol Yatakları, Kalker, Mermer, Kereste
Botsvana
Elmaslar, Bakır, Nikel, Tuz, Soda Külü, Potasyum, Kömür, Demir Cevheri, Gümüş
Burkina Faso
Manganez, kireçtaşı, mermer, altın Küçük Mevduat, Fosfat, Pomza, Tuz
Burundi
Nikel, Uranyum, Nadir toprak elementleri, Turba, Kobalt, Bakır, Platin, Vanadyum, Ekilebilir Arazi, Hidroelektrik, Niyobyum, Tantal, Altın, Kalay, Tungsten, Kaolen, Kireçtaşı
Kamerun
Petrol, boksit, demir cevheri, Kereste, Hidroelektrik
Cape Verde
Tuz, Balsalt Kaya, Kireçtaşı, Kaolen, Balık, Kil, Alçı
Orta Afrika Cumhuriyeti
Elmaslar, Uranyum, Kereste, Altın, Petrol, Hidroelektrik
Çad
Petrol, Uranyum, Natron, Kaolen, Balık (Çad Gölü), Altın, kireçtaşı, Kum ve Çakıl, Tuz
Demokratik Kongo Cumhuriyeti
Kobalt, Bakır, Niyobyum, Tantal, Petrol, Sanayi ve Elmas, Altın, Gümüş, Çinko, Manganez, kalay, uranyum, kömür, Hidroelektrik, Kereste, Ekilebilir Arazi, Su
Kongo Cumhuriyeti
Petrol, Kereste, potas, Kurşun, Çinko, Uranyum, bakır, Fosfat, Altın, Magnezyum, Doğal Gaz, Hidroelektrik
Fildişi Sahili (Fildişi Sahilleri)
Petrol, Doğal Gaz, Diamonds, Manganez, Demir Cevheri, Kobalt, boksit, bakır, altın, nikel, Tantal, silis kumu, Kil, Kakao, Fasulye, Kahve, Palm Yağı.
Cibuti
Jeotermal, Altın, Kil, Granit, Kireçtaşı, Mermer, Tuz, Diatomit, Alçı, Pomza, Petrol
Mısır
Petrol, Doğal Gaz, Demir Cevheri, Fosfat, Mangan, Kireçtaşı, Alçı, Talk, Asbest, Kurşun, Çinko
Ekvator Ginesi
Petrol, Doğal Gaz, Kereste, Altın, boksit, elmas, Tantal, Kum ve Çakıl, Kil
Eritre
Potas, Altın, Çinko, Bakır, Tuz, Doğal Gaz ve Petrol, Balık
Etiyopya
Altın, Platin, Bakır, Potash'a, Doğal Gaz
Gabon
Petrol, Doğal Gaz, Elmas, Niyobyum, Manganez, Uranyum, Altın, Kereste, Demir Cevheri, Hidroelektrik
Gambiya,
Balık, Titanyum (Rutil ve ilmenit), Kalay, Zirkon, Siliva Kum, Kil, Petrol
Gana
Altın, Kereste, Endüstriyel Elmaslar boksit, Manganez, Balık, Lastik, Hidroelektrik, Petrol, Gümüş, Tuz, Kireçtaşı
Gine
Boksit, demir cevheri, elmas, altın, uranyum, Hidroelektrik, Balık, Tuz
Gine-Bissau
Balık, Kereste, Fosfat, Boksit, Kil, Granit, Kireçtaşı, Petrol
Kenya
Kireçtaşı, Soda Külü, Tuz, Taşlar, Fluorspar, Çinko, Diatomit, Alçı.
Lesotho
Su, Elmas, Kum, Kil.
Liberya
Demir Cevheri, Kereste, elmas, altın,
Libya
Petrol, Doğal Gaz, Alçı
Madagaskar
Grafit, krom, kömür, boksit, Tuz, Kuvars, Yarı Değerli Taşlar, Mika, Balık, Hidroelektrik
Malawi
Kireçtaşı, Ekilebilir Arazi, Hidroelektrik, Uranyum, Kömür, Boksit
Mali
Altın, Fosfat, Kaolin, Tuz, Kireçtaşı, Uranyum, Alçı, Granit, boksit, demir cevheri, manganez, Kalay, Bakır
Moritanya
Demir Cevheri, Alçı, Bakır, Fosfat, elmas, Altın, Petrol, Balık
Mauritius
Ekilebilir Arazi, Balık
Fas
Fosfat, Demir Cevheri, Mangan, Kurşun, Çinko, Balık, Tuz
Mozambik
Kömür, Titanyum, Doğal Gaz, Tantal, Grafit
Namibya
Elmaslar, Bakır, Uranyum, Altın, Gümüş, Kurşun, Kalay, Lityum, Kadmiyum, Tungsten, Çinko, Tuz, Hidroelektrik, Balık, Kömür, Petrol, Demir Cevheri
Nijer
Uranyum, Kömür, Demir Cevheri, Kalay, Fosfat, Altın, Molibden, Alçı, Tuz, Petrol
Nijerya
Doğal Gaz, Petrol, Kalay, Demir Cevheri, Kömür, Kireçtaşı, Niyobyum, Kurşun, Çinko, Ekilebilir Arazi
Ruanda
Altın, Kasiterit (Tin Ore), Volframit (tungsten cevheri), Metan, Ekilebilir Arazi
Sao Tome ve Principe
Balık, Hidroelektrik
Senegal
Balık, Fosfat, Demir Cevheri
Sierre Leone
Elmaslar, Titanyum Cevheri, boksit, demir cevheri, altın, krom
Somali
Uranyum, Demir Cevheri, Kalay, Alçı, boksit, bakır, tuz, Doğal Gaz, Petrol
Güney Afrika
Altın, Krom, antimon, kömür, demir cevheri, manganez, nikel, Fosfat, Kalay, Uranyum, Gem Diamonds, Platin, Bakır, Vanadyum, Tuz, Doğal Gaz
Sudan
Petrol, Demir Cevheri, Bakır, Krom Cevheri, Çinko, Tungsten, Mika, Gümüş, Altın, Hidroelektrik
Svaziland
Asbest, Kömür, Kil, Kasiterit, Hidroelektrik, ormanlar, Altın, Pırlanta, Taş Ocağı, Talk
Tanzanya
Tanzanite, Taşlar, Hidroelektrik, Kalay, Fosfat, Demir Cevheri, Kömür, elmas, altın, Doğal Gaz, Nikel
Togo
Fosfat, kireçtaşı, mermer, Ekilebilir Arazi
Tunus
Petrol, Fosfat, Demir Cevheri, Kurşun, Çinko, Tuz
Uganda
Bakır, kobalt, Hidroelektrik, Kireçtaşı, Tuz, Ekilebilir Arazi, Altın
Zambiya
Bakır, Kobalt, Çinko, Kurşun, Kömür, Zümrüt, Altın, Gümüş, Uranyum, Hidroelektrik
Zimbabve
Kömür, Krom Cevheri, Asbest, Altın, Nikel, Bakır, Demir Cevheri, Vanadyum, Lityum, Kalay, Platin

Haberlerde Gelişen Kapitalizm

Haberlerde Gelişen Kapitalizm
Bir "Yeni Şafak" yazarının verdiği rakamlar Kürdistan'da kapitalizmin gelişimine işaret ediyor. Bölgedeki nüfus hareketliliğinin son yedi yıldaki artışını görüyoruz:
"2007 yılında bölgedeki 16 havalimanına iç hatlardan gelen yolcu sayısı 3,8 milyon, dış hatlar yolcu sayısı ise 148 bin seviyedeydi.
2013 yılına gelindiğinde bölgedeki havalimanı sayısı 19'a, iç hat yolcu sayısı 10,5 milyona, dış hat yolcu sayısı ise 485 bine çıkmış.
7 yılda yolcu sayısındaki artış yüzde 179."
Başka bir burjuva yazar da Sivas'taki son on yılın gelişimini gösteren bir bilgi vermiş:
"Sivas: 2000 yılında 36 fabrikası varken bugün 130 fabrikası var. Dört organize sanayi bölgesine sahip ve hepsi dolu. 2000 yılında 17 milyon dolar tutarında ihracat gerçekleştirirken, şimdi 180 milyon dolar ihracat yapıyor."

Çöpe Giden Bir "İlke"

Çöpe Giden Bir "İlke"
Devletin burjuvaziye yaptığı hizmetin sınırı yok.
4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’a yapılan ek uyarınca sermaye şirketlerine iştirak etmek suretiyle finansman sağlayan yatırım fonlarına, Hazine Müsteşarlığı, 250 milyon liraya kadar kaynak aktarabilecek.
Zamanı geldiğinde çöpe atılan her burjuva "ilkesi" gibi devletin bütün gelir ve giderlerinin tek bir bütçe içerisinde yer almasına dair "teklik prensibi" de çöpe atılmış oldu. Fona aktarılan para bütçe dışına çıktığı için Sayıştay tarafından denetelenemeyecek.
Böylece devletin burjuvaziye doğrudan kaynak aktarımı gibi bir desteği de olmuş oldu.

Rus Emperyalizmi

Rus Emperyalizmi
Milliyet gazetesinden bir yazar Karen Dawisha’nın, Rusya’nın Sahibi Kim? (Who Owns Russia - Putin’s Kleptocracy) adlı kitabını okuyup bu kitaptaki en temel bilgileri aktarmış.
Bunlardan bazılarını aktaralım:
"Rusya’nın toplam servetinin yüzde 35’i 110 civarındaki dolar milyarderinin elinde bulunuyor. Zenginlerin bir çoğu da, paralarını ülke dışında yatırıyor. Ekonomik yaptırımların başlamasıyla, bu yılın ilk üç ayında, Rusya’dan 50 milyar dolar civarında servetin kaçırıldığı hesaplanıyor. 2005 yılı sonunda 335 milyar dolara ulaştığı hesaplanan sermaye kaçışının, şu sıralarda ikiye katlandığı anlaşılıyor. Rus oligarklar, Londra ve New York’ta, fiyat bile sormadan gayrimenkul alıyorlar. Londra’da, gayrimenkul paralarının nakit olarak ödenmesine göz yumuluyor.
...Forbes, Reuters ve Rus şirketleri internet sitelerinden alınan bilgilere göre, bazı oligarkların servet büyüklükleri şöyle:
Gennadiy Timchenko, 15.3 milyar dolar,
Boris Rotenberg, 1.6 milyar dolar,
Arkadiy Rotenberg, 4 milyar dolar,
Yuriy Kovalchuk, 1.4 milyar dolar,
Aleksey Miller ve Igor Sechin, 25’er milyon dolar yıllık maaş,
Sergey Chemezov, 800 milyon dolar,
Nikolay Shamalov, 500 milyon dolar."
Biz de konuya emperyalizmin en önemli kriterlerinden biri olan sermaye ihracı açısından bakalım.
Acaba Rusya'da oluşan sermaye fazlası yığınların yaşam düzeyini yükseltmeye mi yaramaktadır? Bu ülkenin kapitalistleri kazançlarından fedakarlık mı yapmaktadırlar? Yoksa tıpkı diğer emperyalist ülkeler gibi bu ülke de sermaye ihracı yoluyla karlarını artırmaya mı yönelmiştir?
Bu ülkenin yurt dışında biriken sermayelerinin yıllar içindeki artışı aşağıdaki tablolarda görülmektedir. Bu tablolarda söz konusu olan miktarların sadece üretime dönük dış yatırımı kapsadığını, spekülatif sermaye ihraçlarını kapsamadığını belirtmekte yarar var. (Rakamlar, BM’in yayınladığı “2012 Dünya Yatırım Raporu’ndan” alınmıştır.)
Görüldüğü gibi, Rusya’nın yurt dışı yatırım stoğu 2000 yılında 20 milyar dolardı. 2012'de bu stok 362 milyar dolara ulaşmıştır. İkincisi çok daha büyük olmak üzere, iki krizin yaşandığı, piyasaların bu kadar sıkışık olduğu bu kısa dönemde Rusya dış yatırım miktarını 18 kat artırmıştır.
Burada söz konusu olan miktar, sadece resmi istatistiklere girebilen verilere dayanarak oluşturulmuştur. Rus oligarkların 1990 yılından beri off-shore hesaplara aktarılan 798 milyar doları saymıyoruz bile. (Bu son rakam McKinsey'in eski başekonomisti James Henry tarafından Vergi Adaleti Ağı için yazılan "The Price of Offshore Revisited" çalışmasından aktaran Rusya’nın Sesi haber kaynağından alınmıştır.)


Küçük ve Orta Köylü Düşmanlığı

Küçük ve Orta Köylü Düşmanlığı
Hükümet küçük ve orta köylüye düşmanca politikalarını sürdürüyor. İşte son örnek:
Tarım Bakanlığı bahçe traktörüne yüzde 50 hibe desteği vereceğini açıklamıştı. Ama bir sorun vardı: Traktör dediğimiz alet nasıl tanımlanacak? Bu tanım dört kere değişti. Bir türlü bu tanım yapılamadığı için kimse bu destekten yararlanamadı.
İşler bununla sınırlı değil. Çiftçiler destekten yararlanma umudu ile traktör almadı. Bunu alamadıkları gibi traktör almak için başvuran çiftçiler diğer tarım makina ve aletleri alma hakkını da yitirdi. Çünkü sadece bir başvuru hakkı var. O da bir türlü tanımlanamayan traktörde harcanmış oldu.
Nasıl? "Tarımda küçük işletme belasından" kurtulmanın kestirme bir yolu, değil mi?